Gelincikler

Gelincikler

Alev alevdir gelincik tarlaları. Çiçekçilere yolu düşmez. Mekanı tepeler, ovalar, tarlalardır. Biz yanı başına gidersek ya da önünden geçersek görebiliriz. Şehirlerin saltanatını laleye bırakıp geçip gitmiş, dağ eteklerine, nehir kenarına, ağaç diplerine. Öyle bir hükümranlık sürüyor ki gözümüzün gördüğü her yerde. Japonlar, gelincik için şöyle diyor: “Gelincik insan ömrü gibidir, dünü vardır, yaşamıştır. Bu günü vardır. Yaşıyordur. Ama yarını belli değildir.”

Dünyanın en sade, en asi ve en özgür çiçeği…

Gelincikler, Peter Salvatore, Nezahat Göçmen, Gelincik çiçeği, Gelincik insan ömrğ gibidir İncecik boynu ve tül gibi yapraklarıyla tüm rüzgârlara karşı sessiz ve dalgalı olmayı tercih eder. Gelincik tarlalarında her zaman hafif bir rüzgar eser. Koskoca kırmızı bir deniz misali kıpkırmızı yaprakların hepsi birden dalgalı.

Nefesimi tutarak izlerdim.

Sahip oldukları renkten midir bilinmez, insanın içine kıpkırmızı bir heyecan, bir coşku verir. Onları nerede görsem, birden koşup aralarına girmek, hepsini toplamak gelir içimden. İç sesim “topla topla” derken keşke birisi seslense “Sakın dokunma!” diye. İhtiyacım vardı içimdeki sesi dinlemeye. O kadar asil, naif ve kırılgan ki bükülü verir boyunları, dağılıverir yaprakları. Hemen dökülüverir yaprakları “Dokunmayın bana!” dercesine. En iyisi uzaktan seyretmektir. Uzaktan sevmek. Yeşil tarlaların içinde mavi gökyüzünün altında kırmızı rengiyle dans ederken büyülenmemek elde değil. Göz alabildiğine serpilmiş, göz alabildiğince coşku. Açtığında papatya ile kardeş kardeş oynaşırlarmış. Biz onları izlemek için kırlara açılırız. Biliriz ki hayatlarına dair bir kesinlik vardır, topraktan ayrılınca yaşayamazlar.

Birkaç yıl önce, yol uzundu. Otobüsün cam kenarından bakıyordum. Atalarımın baktığı yerlere. Hafif bir rüzgâr gelinciklerin başını okşarken uçsuz bucaksız tarlalar gelinciklerle dalgalanıyordu. Ayçiçeği tarlaları, gelincik tarlaları arasındaki papatyalar etrafımızı sarmış, aralarından geçiyorduk. Bir ara yaşam molası verdik. Ayçiçekleri, papatya ve demet demet gelincik toplamaya başladık. Beynime giden tün düşünce yollarını ezen, uzaktan huzur veren bir keman sesi geliyordu. Beni bu dünyadan hayatta olmayan yakınlarıma götüren bir sesti. Hüzünlü yıkık ve terk edilmişliği anlatıyordu. Durdum dinledim. Farid Farjad Gelinciğin Hüznü’nü. ”Keman çalanların ömrü az olurmuş.” derler. Dinlerken insani alıp başka yerlere götüren müziğin tam anlamıyla hakkını sonuna kadar veren ender insanlardan, kemanı ağlatan Farid Farjad geçmişimde iz bıraktı.

Dinledikçe, başka bir alemde hissederim kendimi. Tüm dünya dinlese yerküreye barış gelir miydi?

gelincikler, Nezahat Göçmen, gelincik çiçeği, Gelincik tarlalaları, ovalar, tepeler Gelincik efsanesi

Gelincik isminin geleneksel Türk gelinliklerinin kırmızı olmasından geldiğini ve I. Dünya Savaşının da en önemli sembolü olduğunu biliyor muydunuz? Kırmızı gelincikler küçük bir gelin olarak görülür ve bir bölgede çok asker ölürse o bölgede gelincik çiçeğinin biteceğine inanılırmış.

Özellikle nisan ve mayıs aylarında sıkça görebildiğimiz daha çok kırlarda, çayırlarda bulunan narin çiçek, çocukluğumun en güzel simgelerdendi. Küçükken gelinciklerden gelin yapardık. Açılmamış bir gelinciği açarak eteğini yapıp, kafasına da solmuş bir gelinciğin sapını takardık. Düşünmezdik canı acıyor mu? Sonra duydum ki; koparıldığında intikam olarak, beyaz olan kanıyla giysilerde kırmızı bir leke bırakırmış. Yanlış duymadınız. “Beyaz olan kanı” leke yapıyor. Benim için gelincik tarlaları da en az papatya tarlaları kadar çekici. Gün olur ki saçma sapan bir yerde rastlayabilirsiniz bir tane gelinciğe.

Ayrıca ne der şarkı? “Yeşilin ortasında gelincik gibi inceleşti yabancılaştı…”

Edip Cansever’in dizelerinden mırıldandığım şiirdir gelincik.

gelincikler, Nezahat Göçmen, gelincik tarlaları, gelincik çayırları,  papatyalar … “Yeter ki görünsün gelincikler Önce tek tek görünsün sonra topluca Usta bir doğramacı gibi kırmızılar doğrar kasaba Gelincikler indi mi çayırlardan …”

Gelincikler mayıs ayında Anneler Gününde açar. Pek bilindik bir Monet tablosunun ilhamıdır, Claude Monet’in gözümün önünden hiç gitmeyen “Gelincik Tarlası” isimli tablosu yer etmiştir hafızamda. Annemi çağrıştırır bu tablo. Doğasında özgürlüğü barındıran gelincikler, girmek istemezler vazolara, zorlamayın. Boynu bükük de olsa esarete ölümü tercih ederler. Doğdaki döngünün bir parçası olmak için acele eden canlılardır.

Bir yandan ince, naif, zarif... Bir yandan hırçın, dik başlı...

Bu kadar muntazam bir uyumla, bulunamayacak özellikleri gözler önüne seren tek çiçek sanırım. Kadın denilen varlığın nasıl olması gerektiğini öğretiyor, gösteriyor işte, biraz ben biraz sen…

Tüm gelinciklerle sevgimi yolluyorum sizlerin kabulüne. Tek başına koskoca bir tarlaya, bir tepeye anlam veren kan rengi çiçeğe teşekkürler…

Yazı : Nezahat Göçmen

Abonelik Formu

* gerekli yerler

Sualtı Dünyam

2017 © Copyright by Peter Salvatore