Caisson Hastalığı veya Dekompresyon Hastalığı

Caisson Hastalığı veya Dekompresyon Hastalığı

İnsanın, dalgıç çanı, “Caisson” ya da miğfer içinde su altında çalışmaya başlamasından bu yana, kazalar hatta ölümle sonuçlanan olaylar bildirilmiştir. Bu dalgıç hastalığının – başlangıçta “Caisson Hastalığı”, sonraları dekompresyon hastalığı adı verilmiştir. – nedeni önceleri bilinmemekteydi. Caisson Hastalığı semptomlarını ilk tanımlayan, 1841 yılında Trigger olmuştur. Kazaya uğrayanlar, kömür madenlerindeki geçitlerden suyun girmesini önlemek için sıkıştırılmış hava basıncı altında çalışmaktaydı. Madende çalıştıktan sonra normal atmosfer ortamına çıkan bazı işçilerin kas krampları ve ağrılardan şikâyet etmeleri Trigger’in dikkatini çekmiştir.

O zamanların tedavisi, içten ve dıştan olmak üzere bol miktarda alkol uygulamaktan ibaretti. Kaslara alkolle masaj yapılıyordu. Bunun tedavide değeri bildirilmemiştir. Basınçtaki ani bir düşüş sonrası beliren cassion hastalığı semptomları; kaşıntı, baş ağrısı, bulantı, baş dönmesi, eklem ve kaslarda ağrı, konfüzyon, göğüste basınç hissi, kan pıhtılaşması bozuklukları, şok, parapleji, ve bilinç kaybıdır. Bu hastalık öldürücü olabilmektedir. Hafif vakalarda, felç ya da kemik nekrozundan yaşam boyu sakatlık ortaya çıkmaktadır.

Caisson Hastalığı veya Dekompresyon Hastalığı, Sargoz Mehmet Yalçın, dekompresyon hastalığı nedir, Daltıon Kanunu, Henry Kanunu, Vurgun nedir Bu hastalık nasıl oluşur? 1878 yılında, su altı tıbbının kurucusu olan fizyolog Paul Bert, süratli dekompresyonda – diğer deyişle, yüksek hava basınçlı ortama süratli geçişte – vücutta azot kabarcıkları açığa çıktığını fark etmiştir. Bu kabarcıklar, kan damarlarını tıkamakta ve dokuları tahrip etmektedir. Bunlar dekompresyon hastalığının nedenini oluşturmaktadır. Bu sebeple, Paul Bert’in önerisi, derinlerde basınçlı havayı soluduktan sonra, dalgıçların çok yavaş biçimde yükselmesiydi ki, bu dalma kazalarının sayısını biraz azaltmış ama hastalığı tamamen yok edememiştir.

1908’de John Scott Haldene, İngiliz Deniz Kuvvetleri Dalgıçları için ilk pratik Dekompresyon Tablosunu hazırlamıştır. Bu çalışmasında, Haldane, su altına inişte solunan havanın azotun dokularda eridiğini ve yükselişte yeniden serbest kalıp vücudu akciğerlerle yoluyla terk ettiğini göstermiştir. Azotun açığa çıkışında, belli bir zaman gereklidir ve bu süre, vücuttaki çeşitli dokuların azot satürasyonuna bağımlıdır.

Bu olaysa, dalış süresi ve derinlikle ilişkilidir. Eğer azotun normal yol olan akciğerden çıkması için zaman tanınmazsa – diğer değişle, yükseliş çok süratliyse – dokulardaki azot basıncının azalışı, çevre basıncı düşüşüyle paralellik gösteremez. Böyle dokularda bir aşırı azot basıncı belirmektedir. Bu çok fazla değilse, dokular tahammül edebilir, fakat belli bir değerin üstüne çıkarsa, azot, tüm vücut dokularını kabarcıklar halinde istila eder. Haldane’e göre bu değer, ikiye eşittir. Yani yükseliş sırasında vücuttaki azot basıncı hiçbir zaman çevredeki su basıncının iki katının üstüne çıkmamalıdır. Çünkü aksi takdirde zararlı azot kabarcıkları açığa çıkar. Bu kavramı temel alan Haldane, basamaklı bir dekompresyon için bir tablo hazırlamıştır. Dalgıç bu tablodan; ne sıklıkla, hangi derinlikte, yükselişini ne süre durduracağını okur – diğer bir deyişle ne sayıda dekompresyon durakları yapması gerektiğini bilir ve böylece fazla azotun vücudunu zararsızca terk etmesini sağlar. Bu tablo sayesinde dekompresyon kazalarının sayısı belirgin biçimde azalmıştır. Fakat yine de gereken şekilde dekompresyon duraklarının yapılmasına rağmen dekompresyon kazaları görülmeye devam etmiştir.

Dekompresyon sorunları henüz tam çözümlenmiş değil.

Haldane indekompresyon tablosu, saturasyon dalışı olmayanlarda maksimum güveni garantilemediğinden çeşitli ülkeler yeni ve daha güvenli dekompresyon tablolarının geliştirilmesine eğilmiştir. İngiltere, Fransa, A.B.D ve Japonya nın kendilerine özgü tabloları vardır, fakat bunlara rağmen dekompresyon kazaları olmaktadır. Her tablo, hiperbar odalarda, fiziksel ve fizyolojik hesaplara dayalıdır. Tablolar arasındaki farklar, aritmetik hesapları farklarına, test deneylerdeki değişikliklere ve güven marjlarının büyüklüğüne dair kavram farklılıklarına bağlıdır.

Amerikan dekompresyon tablolarında % 2 kaza oranı kabul edilir. Tüm dekompresyon tablolarının hedefi, ineclenen test dalgıçlarında semptomsuz dekompresyonun elde edilmesidir. Günümüzdeki geçerli tablolar uyarınca semptomsuz dekompresyon uygulandığında dahi azot kabarcıklarının oluşacağı bilinir. “Sessiz kabarcıklar” adı verilen bu kabarcıklar her ne kadar akut hastalık semptomlarına yol açmazlarsa da tamamen zararsız değildirler. Bular herhalde, disbarik osteonekroz yada aseptik kemik nekrozu adı verilen kronik bir dalgıç hastalığının nedenidir. Süratli, güvenli ve kabarcıksız dekompresyon her dalgıcın rüyasıdır. Günümüze değin hiçbir yöntem tam güvenli dekompresyon sağlamamıştır.

SARGOZ MEHMET YALÇIN

Sualtı Dünyam

2017 © Copyright by Peter Salvatore